Empati: Tarafların Beklentileri ve Sınırlar

empati

Empati, hepimizin bildiği üzere, birinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi, son olarak da karşısındakine doğru bir şekilde iletmesi sürecidir. Kısaca, karşımızdaki kişinin bakış açısını anlayabilmek için gösterdiğimiz çabadır.

Buradan hareketle empatinin olmazsa olmaz diyebileceğimiz noktalarına bakalım:

  • Karşımızdaki kişiyi gözlemleyerek, olayları onun bakış açısıyla analiz edebilmek,
  • Karşımızdaki kişi gibi düşünebilmek ve hissedebilmek,
  • Son olarak da ona bunu net bir şekilde iletebilmek.

Günümüzde yöneticilik başta olmak üzere insan ilişkilerinin yoğun olduğu her işte empati önemli bir özellik. Örneğin, yöneticilerin toplantıları ve organizasyondaki ekipleri doğru bir şekilde yönlendirmesinde, çalışanların müşterilerin beklentilerini doğru bir şekilde karşılamasında empati kurabilmek önemli bir rol oynar.

Birçok alanda olduğu gibi empati kurarken de, dikkatimizi bir alana yöneltmek zor olabilir. Bunun sonucunda strese, aşırı empati kurmaya ya da maruz kalmaya bağlı olarak ortaya çıkan “şefkat yorgunluğu” şeklinde tanımlayabileceğimiz sıkıntılar ortaya çıkar. Bu aşamada;

  • Kişinin kendisini ve duygularını iyi tanıması, kendini iyi gözlemleyerek duygu değişimlerinin farkında olması,
  • İşinde yeterlilik duygusuna sahip olması,
  • Profesyonellik anlayışı çerçevesinde, yaptığı işi iyi analiz ederek pozitif yönlerini görebilmesi,

“şefkat yorgunluğuna” neden olan yıkıcı etkileri önler.

Şunu unutmayalım ki empati sınırlı bir kaynaktır. Çok fazla ve aralıksız empati kurmak bir süre work-1015501_960_720sonra üzerimizde baskı ve sonucunda tükenmişliğe yol açar. Örneğin sosyal hizmetler alanında çalışanlar, iş yükünün ve çalışma saatlerinin uzun olması aynı zamanda diğerlerinin beklentilerini karşılamak için kendi beklentilerini göz ardı etmek zorunda kalması sebebiyle zamanla işi bırakma kararı alabilmektedir. Müşteri hizmetleri çalışanları için de aynı durum söz konusudur. İşin temeli empatiye dayandığı için zamanla çalışanların tükenmişlik sendromu yaşamasına neden olur.

Aynı zamanda bir kişiye çok fazla empati göstermemiz bir diğer kişiyle empati kurma isteğimizi azaltır. Genellikle kendimize yakın gördüğümüz kişilere daha fazla empati gösterme eğilimindeyiz. Potansiyelimizi daha çok yakınlarımıza kullandığımız için de onlarla olan iletişimimiz güçlenirken diğerleriyle olan iletişimimiz zarar görür.

Aşırı empati göstermenin yarattığı sıkıntıları ortadan kaldırmak ve yıkıcı etkilerini yok etmek için ise;

çözüm-Çalışanlar arasında işleri bölüştürebiliriz. Yani her bir çalışanımızın ilgili olduğu alanlara odaklanmasını sağlayabiliriz. Örneğin bir kişi ekip içindeki kişilerle ilgilenirken diğerleri müşterilerle ilgilenebilir.

-Kendi beklentilerimizle diğerlerinin beklentileri çakıştığında, karşımızdaki kişiye inisiyatif gösterme olasılığımız azalır. Hatta başka alternatifimiz yoksa, beklentilerimiz karşılanmadığı zaman tükenmişlik hissi hakim olur. Örneğin; herhangi bir müzakereyi yürütürken tarafların beklentileri birbiriyle uyuşmuyorsa çatışma kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle her iki taraf için de işleyen bir süreç oluşturulması daha sağlıklı olacaktır.(http://wp.me/p6XH0d-m)

-Karşımızdaki bireyin nasıl hissettiğiyle ilgili tahminde bulunmak yerine onlarla beklentileri ve ihtiyaçları üzerinde konuşmanın bize daha gerçekçi veriler sunacağı fikrindeyim.

Bu anlayışı geliştirebilmek, insanları birbirine yakınlaştırır ve insanlar arasındaki olumlu ilişkilerin güçlendirilmesini sağlar. İnsanlar kendilerine empatiyle yaklaşıldığını, anlaşıldıklarını ve kendilerine önem verildiğini hissederler. Bunun sonucunda yanlış anlaşılmalardan kaynaklı sorunlar taraflarca daha kolay dile getirilir, daha hızlı çözüm üretilir.

Gizem VARLI

*Bu yazı RemedyHR Blog adresinden izinli olarak alınmış ve paylaşılmıştır.